
Olumsuz çocukluk yaşantıları, sağlıksız aile ilişkiler ve bir takım sorgulanmayan toplumsal öğretilerin de etkisiyle hayatımızda çözülemeyen bu problemler tekrar tekrar yaşam sahnemizde karşımıza çıkmaktadır. Fark edilip önlem alınmazsa yaşam boyu devam eden, aile dışı sosyal ilişkilerimize de eşlik eden ve bu üçgen içindeki tüm fertleri yavaş yavaş tüketen acı verici bir oyuna dönüşebilir.
Drama üçgeni 1968 yılında Transaksiyonel Analist Stephen Karpman tarafından masal karakterlerinden esinlenilerek oluşturulmuş, her köşesinde farklı özelliklerde birbirini tamamlayan farklı rollerin yer aldığı bir üçgendir. Kurban, kurtarıcı ve zalim olmak üzere temelde üç rol seçeneği sunan bu sahnede kişilerin mutsuz olduğu ve kendi hayatlarının sorumluluğunu almalarını engellediği bir üçgendir. Drama üçgenine esin kaynağına baktığımızda birçok masalda bu rolleri rahatlıkla görebiliriz. Örneğin; Sindirella(külkedisi) masalına baktığımızda; masalda külkedisi kurban pozisyonunda,üvey anne ve üvey kardeşler zalim pozisyonunu alırken, yakışıklı prens kurtarıcı rolündedir.
Çoğunlukla seçtiğimiz temel bir rol olsa da aynı ya da farklı sosyal ilişkilerde zaman içerisinde roller arasında geçişler olabilir. Kişiler ve roller değişse de roller arası döngü sabittir.
Drama üçgeni farklı genellikle ilk başlangıç ortamı ailedir. Özellikle hayatın ilk yılında bakım veren kişiye bağımlı olan bebek, psikomotor gelişimiyle birlikte 1 yaş civarında yürümeye başlar. Bakım veren kimse bebeğin bu özerk çabasını desteklemez ve ‘koruma adı altında’ bebeğin kendi başına yapabileceği faaliyetleri yapmasına izin vermez. İlk bakim veren kişi, onun iyiliği adına attığı bu adımlar, çocukta kendine güvensiz ve zayıf bir yapının da temellerini atabilir.

Kurtarıcı aslında çocukluğunda kurbandır. Ancak çocukken kendisine ait olmayan ağır sorumlulukların verilmesi durumunda bu rolü erken yaşta öğrenmesinde etkili olabilir. Yeni doğan kardeşin sorumluluğu, anne-babasının sorunlu evliliğini devam ettirmelerini sağlama sorumluluğu, aileye ekonomik olarak yardım etme sorumluluğu bunlara örnektir. Zamanla kendi sorunlarını ikinci plana atarak başkalarının sorunlarına odaklanmayı amaç haline getirmeyi öğrenir. Kendi sorunlarını çözmekteki çaresizliğini, başkalarının sorunlarını çözerek güçlü hissetmeye çevirir. Zamanının büyük çoğunluğunu omuzlarının kaldırabileceğinden fazla yükün altında geçirir. Zaman içinde gönüllü olduğu işler ona yük olmaya, yaptığı iyilikler, görevi olarak algılanmaya başlar. Kurtarmaya çalıştığı kişileri de zalim haline getirir tabi.
Kurban kişi, kendini aciz, çaresiz, zavallı hisseden roldür. Kendisinin gerçek anlamda sevgiye layık olmadığını düşünen kurban, yaşadığı problemlerden dolayı hayatındaki diğer kişileri suçlamaya meyillidir. Kendisini ve başkalarını manipüle etmekte oldukça başarılı olan kurban, diğerlerine suçluluk hissettirerek kendisine yönelebilecek öfkeyi, acıma duygusuna çevirmekte uzman olarak karşımızıma çıkar. Kurban pozisyonundaki en temel ikincil kazancı sorumluluklarını başkalarının yapmasıdır.

Zalim ise, aciz, çaresiz ve kontrolsüz duygularından ötürü sert çıkışlar yapan bir kurbandır. Zalim hissettiği korkuyu gösteremeyip onu öfke ile ifade ederek kendi problemleri için herkesi ve her şeyi suçlar. O kendi sorumluluklarını almaktansa etrafındaki herkese sorumluluklarını dağıtır. Zalim, engellenme ve öfkesini kendinden zayıf kişilere yönlendirmenin tekniklerini öğrenmiştir.